TÜRKÇE EZAN UYGULAMASI VE TEPKİLER


Nurhan Acar Azkın

Nurhan Acar Azkın

18 Temmuz 2013, 09:30

Sevgili okurlarım, Ramazan ayının tüm rahmet ve bereketinin üzerinize olması ve dualarınızın kabul olması dileğimle…
Bu yazımda, yakın tarihimizde tartışmalara konu olan, günümüzde de geçmişteki uygulamalarla ilgili tartışmaların ve yanlış anlaşılmaların devam ettiği Türkçe ezan konusuna değineceğim.
Cumhuriyetin ilanından birkaç yıl sonra İslam dinine daha modern bir yapı kazandırmak ve dilde millileşmeyi(ulusallaşma) sağlamak amacıyla inkılâplar yapılmıştır. İlk olarak Kur’an-ı Kerim’in Türkçe çevirileri için Diyanet İşleri Başkanlığı görevlendirilmiş ardından bu çevirilerin camilerde halka okutulması, ezan, kamet ve salanın Türkçeleştirilmesi aşamasına geçilmiştir. Fakat Ku’an-ı Kerim’in Türkçeleştirilmesi yarım kalmış sadece ezanın Türkçeleşmesi sağlanabilmiştir.
1930’lu yıllarda uzun süre tartışmalara neden olan ve dini inkılâp hareketlerinden biri olan Türkçe ezan uygulaması, dinin millileştirilmesi ve ibadet dilinin Türkçeleştirilmesi faaliyetlerinden biridir. Cumhuriyet rejiminin dil konusunda yapmak istediği bu inkılâp, İslamiyet’e karşı olunmasından değil tamamıyle her alanda uluslaşmak isteğinden gelmektedir.
1918 yılında Ziya Gökalp, Yeni Hayat dergisinin 11.sayfasındaki “Vatan” şiirinde ulusallaşma programına şöyle değinmektedir.
Bir ülke ki camiinde Türkçe ezan okunur,
Köylü anlar manasını namazdaki duânın...
Bir ülke ki mektebinde Türkçe Kur'ân okunur.
Küçük büyük herkes bilir buyruğunu Hüdâ'nın.
Ey Türkoğlu, işte senin orasıdır vatanın!

Ziya Gökalp, Türkçülüğün Esasları adlı kitabında sadece ezanın değil, dua ve münâcâtların (yakarışların) ve hutbelerin de Türkçe okunmasını istediğini belirtmiştir. Atatürk, Gökalp’in bu düşüncelerinden çok etkilenmiş ve ulusallaşmanın dinde reform çalışmalarıyla da mümkün olacağını görmüştür. Bu bağlamda önce ibadet dilinin Türkçeleştirilmesi hemen ardından ezanın Türkçeleştirilmesi konusu gündeme gelmiştir. Türkçeye çevrilen dizelerin bestesinin uzun sürmesinden dolayı ezan bir süre Arapça olarak okunmuştur. Tarihler 30 Ocak 1932’yi gösterdiğinde ikindi namazının ezanının Türkçe olarak okunacağı hakla duyurulmuştur. O gün İstanbul Fatih Camii’nde Hafız Rıfat Bey, ezanı hem Arapça hem de Türkçe okumuştur. İlk defa Ramazan ayında henüz yasal bir düzenlemeye tabi tutulmadan ve resmi olarak kabul edilmeden halka okunmuştur. Cumhuriyet Gazetesinin 31.01.1932 tarihli sayısında Türkçe ezanın halk tarafından çok beğenildiği haberi vardır.
Türkçe ezan 31.01.1932 günü diğer camilerde de okunmaya başlamıştır. .03.02.1932 tarihi Kadir gecesine rastlamaktadır ve o akşam Ayasofya Camii’nde Türkçe Kur’an-ı Kerim tilaveti ve mevlüd-i şerifin ardından hafızlar topluca Türkçe ezanı okumuşlardır. Cami eşrafının büyük beğenisini toplayan ezan, Hafız Sadetttin Kaynak, Hafız Burhan, Hafız Nuri gibi dönemin ileri gelen din adamları tarafından Türkçeleştirilmiş ve ahenginin bozulmaması için çaba sarf edilmiştir. Türkçe ezan Türkiye’de gördüğü beğeni ve coşkunun yanı sıra Amerika’daki Müslüman Türk vatandaşlarının da dikkatini çekmiştir. 15 Temmuz 1932 tarihinden 1950 yılında Demokrat Parti iktidarının başlangıcına kadar okunan bu Türkçe ezanın yeni metni şöyledir:
Tanrı uludur; (4 kez)
Şüphesiz bilirim bildiririm: Tanrıdan başka yoktur tapacak. (2 kez) 
Şüphesiz bilirim bildiririm: Tanrı’nın elçisidir Muhammed. (2 kez)
Haydin namaza, (2 kez)
Haydin felaha. (2 kez) (Namaz uykudan hayırlıdır.)
Tanrı uludur; (2 kez)
Tanrıdan başka yoktur tapacak.
Türkçe ezan uygulamasının ilk defa Adana, Amasya, Ankara Balıkesir, Çeşme, Edremit, Kayseri, Konya, Kuşadası, İzmir, İzmit, Manisa, Rize, Şebinkarahisar, Trabzon, Van, Yozgat ve Zonguldak’ta başlatılması kararlaştırılmıştır. 18 Temmuz 1932 tarihinde Diyanet İşleri Başkanlığı “fetva mahiyetinde” 636 sayılı genelgeyi Atatürk’e atfen yayınlamıştır. Bu genelgeyle Arapça ezan ve kametin okunması yasaklanmış, okumaya devam edenler hakkında soruşturma açılacağı halka duyurulmuştur. Diyanet İşleri Başkanı Rıfat Börekçi’nin tüm il müftülüklerine gönderdiği genelgeyle 7 Şubat 1932 tarihinden itibaren ezan ve kametin Türkçe okunması, okumayan hafızlar hakkında soruşturma açılacağı beyan edilmiştir.
Ezanın Türkçe okunması beğeninin yanı sıra hiç şüphesiz tepkiler de almıştır. Türkçe ezan uygulamasına ilk tepkiler daha Atatürk döneminde başlamıştır. Kırsal kesimdeki halk, din adamlarının etkisiyle ezanın Araapça okunması konusunda ısrar etmiş ve tepki göstermiştir. Bu tepkilerin ilki Bursa’da olmuştur. Olay şöyle cereyan etmiştir: 1 Şubat 1933 günü Ulu Cami’nin imamı Türkçe ezan okumak istemediğinden göreve gelmemiş, onun yerine cemaatten Topal Halil ezanı, Tatar İbrahim ise kameti Arapça okumuştur. Bunun üzerine sivil polis Hamdi Efendi de duruma müdahele etmiştir. Tatar İbrahim‘in başını çektiği 30 kişilik bir grup “Ezan her yerde Arapça okunurken neden Bursa’da Türkçe okunuyor, biz de Arapça ezan istiyoruz” diyerek tekbir sesleriyle önce Evkaf Müdürlüğü’ne ardından Valiliğe yönelmiştir. Vali’yi beklerlerken polisin müdahalesiyle, bir olay çıkmaksızın dağıtılmışlardır.
Belediye başkanı Ali Muhiddin Dinçsoy, Atatürk’e gönderdiği telgrafta durumun vehametinden bahsedince Atatürk çok sinirlenmiştir. 6 Şubat 1932 günü, Bursa Nutku’nda “Türk genci, inkılâpların ve rejimin sahibi ve bekçisidir. Bunların lüzumuna, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır; rejimi ve inkılâpları benimsemiştir. Bunları zayıf düşürecek en küçük veya en büyük bir kıpırtı ve bir hareket duydu mu, ‘Bu memleketin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır’ demeyecektir. Hemen müdahale edecektir.” Demiştir.
Bursa Olayı’ndan sonra yine tüm yurtta Arapça ezan okunmaya devam etmiştir. Ancak yasayı çiğneyenler kişiler olduğu için cezalar da kişiselleşmiştir. Arapça ezan özellikle güvenlik güçlerinin ulaşmakta zorluk çektiği kırsal kesimde okunmaya devam etmiştir.1945 yılında doğuda görev yapan polis müfettişi Bingöl’de Türkçe ezan uygulamasının çiğnendiğini gözlemlemiştir.
Özellikle Milli Şef İnönü döneminde Arapça ezan yasağı katı bir şekilde uygulanmış, Türkçe ezan uygulamasına aykırı hareket edenler taviz verilmeden tutuklanarak muhtelif cezalara çarptırılmışlardır.
1946 yılı seçiminden sonra Türkçe ezan uygulaması iktidar ve muhalefet partileri ile basın tarafından tartışılmaya başlanmıştır. 1949 yılında tartışmalar artmış, muhalefet partisi olan CHP milletvekilleri de Arapça ezan yasağına karşı tutum sergilemişlerdir. 14 Mayıs 1950 seçimlerinin ardından Demokrat Parti, Türkçe ezan uygulamasının 1930’lu yıllardaki taassupla mücadele etme, laiklik uygulamaları ile ilgisini belirterek artık bu tedbirlere gerek kalmadığı gerekçesiyle ezanın tekrar Arapça okunabileceğini dile getirmiştir. 17 Haziran 1950 günü ikindi vaktinde, Ankara’dan diğer illere çekilen bir telgraf emriyle ezan ve kametin istenirse Arapça da okunabileceği bildirilmiş ve bu tarihten sonra ezan Arapça okunmaya başlamıştır.
Ezanı ve tekbiri Türkçeleştiren Atatürk’ün kendisidir. Dine yansıyan milliyetçilik anlayışı kendisinin Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumu’nu kurma inkılâplarıyla da bağlantılı olan, aynı amaç uğrunda yapılan yeniliklerdir. M.Kemalin amacı ezanın Türkçe okunmasıyla halkın ibadetlerini daha istekli yapacağına olan inancıdır.

KAYNAKÇA
Borak, Sadi, Atatürk ve Din, Kaynak Yay., İstanbul, 1997.
Dikici, Ali, “İbadet Dilinin Türkçeleştirilmesi Bağlamında Türkçe Ezan Denemesi ve Buna gösterilen Tepkiler”, İstanbul Üniversitesi Türkiye Araştırmaları Dergisi, S.10, 2012, s.77-104.
Gez, Başak Ocak, “İbadet Dilinin Türkçeleştirilmesi Aşamalarından Biri: Türkçe Ezan ve Uygulamaları”, Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi, S.6-7, 1997, s.157-168.
Gökalp Ziya, Türkçülüğün Esasları, Ötüken Yay., İstanbul, 2005.

Yorum Ekle
İsim
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.