PANDEMİNİN TARİHÇESİ


Nurhan Acar Azkın

Nurhan Acar Azkın

08 Nisan 2020, 11:43

Salgın hastalıklar hiç şüphesiz insanlık tarihi kadar eski bir geçmişe sahiptir.  Bazı bölgelerde hayat tarzlarının sebep olduğu sağlıksız ortamlar, çevre kirliliği, kıtlıklar, doğal afetler ve diğer sebepler nedeniyle salgın hastalıklar ortaya çıkmıştır.
 
Salgın hastalıkların dünyaya yayılmasında ticari ilişkiler, savaşlar ve göçler farkında olmadan salgınları dünyanın her tarafına yaymış ve ölüm oranlarını büyük rakamlara ulaştırmıştır. Hiç şüphesiz insanlık tarihinin en öldürücü pandemilerinden ikisi; veba ve koleradır.Üçüncüsü İspanyol gribi, 4.’sü ise Koronavirüs salgınıdır.
 
Osmanlılar'ın "taun", Avrupalılar'ın "kara ölüm" olarak adlandırdıkları veba ilk defa milattan önce (M.Ö.) 1650'lerde Mısır'da görülmüştür. Avrupa'da ise 6. yüzyılda Akdeniz kıyılarında ortaya çıkmış ve 19. yüzyılın sonlarına kadar on milyonlarca insanın ölümüne sebep olmuştur.
 
Veba, 14 ve 17. Yüzyıllar arasında özellikle Batı Avrupa’da psikolojik ve fizyolojik etkiler bırakmıştır.Avrupa’da salgın sonrasında halk sağlığı kavramı gelişmiştir. Salgınların önüne geçmek için karantina yaygınlaşmıştır. Vebanın yayılışını takip etmek amacıyla ölenlerin kayıtları düzenli olarak tutulmuştur.
Tıp gelişmeye başlamış ancaktemizlik hususunda ise tam aksine geriye gidiş başlamıştır. Şöyle ki; Roma zamanında çok önemli olan hamam kültürü bir anda büyük bir itibar kaybına uğramıştır. Kiliseye göre açık tuvalet ve hamamlar günah yuvalarıdır. Tanrı'nın buralarda günah işleyenler yüzünden insanları cezalandırmak için vebayı gönderdiğine inanıldığı için kilisenin baskısıyla hamamlar ve tuvaletler kapatılmıştır.
 
Bulaşıcı hastalıklar tüccarlar, hacılar ve ordular aracılığıyla neredeyse tarihin her döneminde Anadolu'yu mesken tutmuştur. Salgınların Anadolu'yu esaret altına aldığı dönemlerden biri de 19. yüzyıldır. Osmanlı Devleti'nin siyasi, ekonomik ve demografik olarak büyük bir bunalım içinde olduğu bu yüzyılda veba, kolera, sıtma ve çiçek hastalıkları Anadolu'nun hemen her tarafında büyük can ve mal kaybına yol açmıştır. 1810’lu yıllarda; Mısır, Halep, Girit, Kıbrıs ve Doğu Akdeniz adalarının pek çoğu; Selanik, Yunan Yarımadası’nınönemli bir kısmı, Balkanlar, Bosna, İzmir ve Anadolu’nun çeşitli bölgeleri başta olmak üzere İmparatorluk toprakları neredeyse tamamen vebanın esiri olmuştur.
 
Devlet, salgınları önlemek için dünya ile eş güdüm içinde karantinadan ilaç teminine; hekim, eczacı ve aşıcı tayininden hastalığa yol açan ortamın sıhhi teminine kadar birçok konuda önlemler almaya çalışmıştır. Osmanlı hükümeti hem halkı bilinçlendirmek hem de idari ve sıhhi tedbirler alarak salgın hastalıkların etkilerini en aza indirmek için büyük bir çaba göstermiştir.
 
Vebadan daha tehlikeli bir diğer bulaşıcı hastalık olan kolera, 19.yüzyılda küresel bir tehdit haline gelmiştir. Hindistan’dan Asya, Afrika, Avrupa ve Amerika’ya yayılanbu hastalık, Osmanlı topraklarında en çok Trabzon ve Erzurum’da tahribat yapmıştır.Türk halkı hastalığa karşı tedbir olarak şu anda olduğu gibi o günlerde de, pek çok kimse evlerinden çıkmayarak doğal bir karantina ortamı yaratmıştır. Okullar tatil edilmiş, sinema ve tiyatrolar kapatılmış, konferans ve seminerler iptal edilmiştir. Genel anlamda temizliğe dikkat edilmesi, dinî/ahlaki bozuklukların düzeltilmesi yönünde tedbirler alındığı da arşiv kaynaklarında ortaya çıkmıştır. Salgınla mücadele etmek için özellikle İstanbul’da genelge yayınlanarak hastalara temas edilmemesi, ev ziyaretleri yapılmaması, dışarıda gezinirken ağzın mendil ile kapatılması, genel temizlik kurallarına dikkat edilmesi ve ileri düzeyde şikayet durumunda hemen hastaneye gidilmesi gerekliliği belirtilmiştir.
 
20. yüzyılın en büyük pandemisi ise İspanyol Gribidir. Bu salgın daha çok gençleri ve yoksulları etkilemiş, en çok 20 ila 40 yaş arasındaki insanları öldürmüştür. Bu pandemidedünya genelinde ortalama 50 milyon insan ölmüştür. Osmanlı'da gripten sadece İstanbul'da 10 bin kişinin öldüğünü belirtirsek hastalığın etkilerini daha iyi anlatmış oluruz. Atatürk de bu salgına yakalanan dünya liderlerindendir. 29 Temmuz 1918'de Viyana'ya geçtikten bir süre sonra hastalığa yakalanmıştır.  Atatürk, bu gerçeği 1926'da Falih Rıfkı Atay'a şöyle anlatacaktır: “Viyana'da hiç kalmaksızın seyahatime devam etmek niyetinde iken o zamanın çok yaygın ve öldürücü bir hastalığına, İspanyol Nezlesine yakalanarak bir müddet Viyana'da kalmaya mecbur oldum.” 
 
21.yüzyılın en büyük pandemisi ise Kasım 2019'da Çin'in Wuhan kentinde ortaya çıkan ve iki ay içinde tüm dünyaya yayılan Koranavirüs (Covid-19) şimdiye kadar dünyada 5000'den fazla insanın ölümüne neden oldu. Dünya Sağlık Örgütü'nün “pendemi hastalık” (tüm dünyayı etkileyen salgın) ilan ettiği Koronavirüse karşı ülkeler acil önlemler almaya başladı.6 Nisan 2020 itibariyle Dünya genelinde yaklaşık 1.200.000 vaka saptanmış, 63.000 civarında vefat olmuştur.
 
Salgın hastalıklar, sosyal ilişkileri zayıflatmış, aileler birbiriyle görüşemez olmuştur. Cenazesi olanlar işlemleri yapabilmek için kimseyi bulamamışlardır. Ölümden korkan insanlar mallarının başkasının eline geçmemesi için birden çok vasiyetname yazdırmışlardır. Noterler aranan kişiler haline gelmiştir.
İsyanlar baş göstermiş, psikolojik güvensizlik ve korku ortamı doğmuştur. Ticaret durma noktasına gelmiştir. Bazı meslekler çok para kazanırken, bazı meslek grupları evlerine ekmek götürememiştir. Bazı ürünler çok pahalanmış,  işçi ücretleri artmıştır.
 
Bu salgınlardan sonra insanlar hayatın önemini anlamıştır.İnsan hayatında dakikalar bile çok önemli hâle gelmiştir. Saat hayatın akışını belirlemeye başlamıştır. Pandemilerin durdurulamaması, insanların gözlerinidoğaya çevirmesine neden olmuştur. İnsanlar doğanın karşısında aciz kalmamak için yapılması gerekenleri düşünmeye başlamıştır.
 
Acil durum müdahale mekanizmalarınızı hazır hale getirip güçlendirerek, birbirimize sahip çıkmalıyız.
Sükunetle, doğru şeyleri yaparak,bilinçli adımlar atarakvatandaşlarımızı korumamız mümkün.
Sevgili okuyucularım, bu zor günlerin en kısa zamanda geride kalmasını ve bir daha da böyle bir felaketin yaşanmamasını diliyorum. Ancak hayatta her zaman beklenmedik zorluk ve hatta felaketler karşımıza çıkabilir. Bu salgın da biz Türk halkına daha bilinçli, daha olgun, daha güçlü bireyler olmamız gerektiğini bir kez daha hatırlattı. Yaşanan toplumsal zorlukları iyi yönetilebilirsek daha iyi bir toplum haline gelebiliriz.Pandemi, özellikle dünyada pay sahibi olduğunu düşünen ülkelere herkesin ortak bir kaderi paylaştığını, daha paylaşımcı, daha dayanışmacı ve barışçıl bir dünyaya adım atmamız gerekliliğini hatırlattı.
 
Umudumuz hiç bitmesin. Ufuktan bize ümit ışıkları göz kırpsın. Baharlar, yazlar gelecek.
 
Yorum Ekle
İsim
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Hilal - 5 yıl önce
Tebrikler çok açıklayıcı bir yazı olmuş