Dünya üzerindeki 5.500'ü aşkın düşünce kuruluşunun 1780'i ABD'de. Tarihi, kör, sağır, saralı ve zihinsel engelli vatandaşları zorla hadım eden yasanın yürürlüğe girdiği tarih kadar eski.
Bütçeleri ve bölgesel politikalardaki etkinliği göz önüne alındığında, ABD'de Brookings Enstitüsü ve Dış İlişkiler Konseyi, Avrupa'da ise Londra Merkezli Chatham House ön plana çıkıyor. El-Ahram Stratejiler Merkezi de bölgesel anlamda kayda değer kuruluşlardan.
TÜRKİYE'NİN THINK TANKLARI
Politik ve stratejik anlamda kritik bir bölgede bulunan ülkemiz ise düşünce kuruluşundan yana oldukça kısır. Avrupa da 'düşünce fabrikaları' denen kurum bizde, kimine göre "siyasetin arka kapısı", kimine göreyse "sosyal mastürbasyon."
Acıdır ki, ülkemiz 21 adet DK ile Kenya'nın (42) bile gerisindedir. AB fonlarıyla yaşamını sürdürmeye çalışan ve özgür perspektiften oldukça uzak olan bu kuruluşlar, ya siyasi iktidarların ömrüyle sınırlı kalıyor, yada, bir tür çıkar örgütü gibi çalışıyorlar.
Önde gelen düşünce kuruluşlarının perspektifleri, süreci ve sonrasını okuma noktasında bize ipuçları veriyor.
KIYI ŞERİTLERİNİN BENZERLİĞİ
Darbe öncesinde ABD'de, Sina yarımadasının kontrolü ve ABD yardımıyla alınan silahların tersine çevrilebileceği kaygıları artıyor.
Haziran ayı sonlarında, darbeden günler önce Mısır-ABD ilişkilerini konu alan bir rapor yayınlanıyor. Raporu kaleme alan Brookings Enstitüsü Ortadoğu uzmanlarından Sharp. Giriş kısmında, kutuplaşma ve baskılara vurgu yapılan raporda, "Mursi, yetkileri kendinde toplamayı istikrar için gerekli görüyor, lakin bu yaklaşım şehirli orta kesim ve liman kentlerinde yetki gaspı olarak algılanıyor" deniyor.
Tekirdağ-Hatay arasındaki muhalif kıyı hattının, Akdenizin diğer yakasında, Mursi'nin yok saydığı Port Said, İsmailia ve Suveyş kıyı hattıyla benzeşmesi dikkati nazardan kaçmıyor.
27 Haziran tarihli rapordaki ilginç noktalarından birisi de, Mısır Ordusu'nun mevcut konjektördeki tavrının sorgulanması. Raporda, "Eğer 30 Haziranda tertiplenen gösteriler bir çatışma ortamına dönüşürse, Mısır ordusunun müdahelesi muhtemeldir" deniyor.
SUUDI PARMAĞI VAR MI ?
The Intelligence Direktörü Riedel'in 7 Temmuz'da aktardığı dedikoduya göre; "var." Dedikodu bu ya, Kral Abdullah, Riyad'da askeri ateşe olduğu dönemlerden tanıştığı Sisi'ye "Eğer Amerika kredi musluğunu kapatırsa biz senin arkandayız koçum" diyor.
Film henüz kopmuşken, tank paletleri kimin hancı, kimin yolcu olduğunu Kahire caddelerine henüz haykırmaya başlamışken yani, Sisi'nin atadığı yönetim, ilk kutlamasını Abdullah'tan alıyor. Siyasal islam demokrasilerine sıcak bakmayan Suudilere ve Emirliğe, Katar'da katılıyor. Oysa Katar, Mursi'ye iktidarı süresince 7 milyarı doları aşkın koltuk çıkmıştı. Dedikodu ne kadar doğru bilinmez ama, Arap Krallıklarının Mursi'nin politikalarından ve 'islamcı demokrasimsi yapı'dan haz etmediği kesin.
İSLAM DEVLETİNE HAYIR!
Brookings Enstitüsü'nden Laurence, 'Türkiye, Tunus ve Mısır: İslam Devletine Dur Demek' adlı çalışmada, Türkiye'de ve Kuzey Afrika Devletlerindeki son siyasi icraatları karşılaştırmış ve bu devletlerin nasıl yavaş yavaş islam devletine dönüştürüldüklerine dikkat çekmiş.
Örneğin Fas'ta yıldızı parlayan kurum diyanet. Çoğu imamlara giden diyanet bütçesi son üç yılda on kart artmış ve kraliyet bütçesini yakalamış. Salafi örgütlerin önünü kesme hedefi rotadan çıkmış.
Beride, ülkemizde, Diyanet'in bütçeden aldığı pay son üç yılda yüzde 100'e yakın artarak 11 bakanlığı sollamış ve 4.6 Milyar Lira'ya ulaşmış. Bu noktada, Diyanet üzerinden yapılan yatay geçiş oyununa dikkat çekmek isterim. Her yıl ortalama 5 bine yakın kadronun açıldığı Diyanet, başta Milli Eğitim ve İç İşleri Bakanlığı olmak üzere, neredeyse aldığı her 3 kadrodan birini yatay geçiş adı altında başka kurumlara vermektedir. Yani, Diyanet, kadrolaşmak adına bir zıplama tahtası haline getirilmiş. Zıplarken, düşük puan gerektiren kadrolarla KPSS'ninde etrafından dolaşılıyor.
DIŞ İLİŞKİLER KONSEYİ
Dış İlişkiler Konseyi'nden Coleman, 'Müslüman Kardeşler (MK) Kurtulabilecek mi' adlı çalışmasında bir öneri getiriyor: "Dinin devlet yönetimindeki rolünü azaltan yeni bir anayasa yapılmalı ve referanduma sunulmalı. Kabul görürse, bu sadece MK'in değil, aynı zamanda siyasi islamın da bölgedeki gücünü zayıflatacaktır. Baskı ve şiddet ortamı radikal islamın işine yarar."
BROOKINGS'DEN TÜRKÇE BİR SES: KEMAL KİRİŞÇİ
Brookings Enstitüsü'nde Türkiye Projesi Direktörü olan Kemal Kirişci, 'Demokrasi Seçimden Daha Fazlası Demek' adlı 18 Temmuz tarihli çalışmasında, darbe'nin iyi bir seçenek olmadığını vurguluyor ve Türkiye'de darbelerden en çok zararı siyasi figürlerin gördüğünü söylüyor. Erdoğan'ın otoriter yaklaşımının da eleştirildiği yazıda: "Erdoğan, tek meşru yol olarak seçim sandığını gösteriyor. Mursi de, müdahalenin günler öncesine kadar bütün hataları ve başbelası politikaları eleştirildiğinde aynı şeyi işaret ediyordu" diyor.
11 TEMMUZ TARİHLİ PANELDE NELER KONUŞULDU ?
Brookings Enstitüsü'ndeki 'Askeri Müdahale ve Demokrasi Süreci' konulu paneli izliyorum. Coffman'ın yönettiği panelin konuşmacıları arasında TUSIAD'dan Kemal Kirişçi'de var. Endonezya, Türkiye ve Güney Amerika darbeleri mukayese ediliyor. Darbeyi hazırlayan kutuplaşma süreci ve darbe sonrası tartışılıyor. Panelde, kendini dışlanmış hisseden islamlaşma karşıtı milyonlar ile siyasal islamla sorunu olmayan ama, ekonomik koşullar altında ezilen milyonların birlikteliği vurgulanıyor.
Kirişçi, Gezi Sürecini hazırlayan temel etmenlerden birisi olarak seçim barajını görüyor ve 12 Eylül'ün getirdiği yüzde 10 barajını söz verdiği halde kaldırmayan, bilakis ondan nemalanan Erdoğan'ı eleştiriyor. Türkiye'daki askeri müdahelelerin diğerlerinden içerik ve süreç olarak farklı olduğunun altını çiziyor: "Türkiye'de Ordu, Endonezya'daki gibi 12 sene yönetimde kalmıyor, ayarı veriyor, kenara çekiliyor. Tarih boyunca modernleşme yanlısı olan Türk Ordusu'nun yaptığı darbeler, karakter olarak Güney Amerika darbelerinden çok farklı."
AVRUPA'DAN BAKINCA: CHANTAM HOUSE
Londra merkezli Ortadoğu ve Kuzey Afrika Programında araştırmacı olan Kinninmont, Mısır darbesini 'popüler darbe' olarak nitelediği 'Mursi Mat Oldu' adlı çalışmasında, müdahalenin batı tarafından darbe olarak adlandırılmasının Mısır'da yarattığı öfkeyi aktarıyor. Kinninmont'a göre bölge, Mısır ordusunun etkisini daha fazla hissetmek istiyor.
Aynı enstitüden Marks, 'Ne İstediğine Dikkat Et' başlıklı çalışmasında, darbenin Kuzey Afrika'daki demokratikleşme sürecini olumsuz etkileyeceğini ve uluslararası yatırımcıların yeni hükümetten daha gelişmiş ekonomik politikalar beklediğini vurguluyor.
EL-AHRAM STRATEJİLER MERKEZİ
Mısır'daki El-Ahram'ın yayın organında geçen hafta yayınlanan 'Washington neden anlamıyor?' başlıklı makale kuruluşun duruşuna dair ipuçları veriyor. Azmi Ashour özetle şöyle diyor: "Siyasal islama karşı yükselen son protestolara Washington bile şaştı kaldı. Mısır halkı, demokrasinin seçim sandığından ibaret olmadığını haykırdı. Mursi, seçim sonuclarını, otoritesini pekiştirmek adına her istediğini yapabilmesi için verilmiş açık çek sandı, yanıldı."
Darbe öncesinde, seçimlerin yenilenmesi için bir imza kampanyası düzenlendiğini ve kısa sürede 22 milyon imza toplandığını not düşelim.
MISIRIN HAŞLANMIŞ HALİ: KOLİVA
Analizimi avukat bir okurumun yorumu ile noktalamak istiyorum. Demiş ki: "Mısır'ı koçanına kadar öğrendik hocam, analize devam." Kendisi muhtemelen kolivayı bilmiyor. Doğu Karadeniz yöresinde haşlanmış mısıra KOLIVA denir. O sert mizaçlı hibrit tohumlu hırçın mısır, ağzına kadar su dolu tencerenin kaynayan suyu içinde haşlandıktan sonra öyle yumuşak bir hal alır ki, tadından yenmez olur... Yalnız, yerli tohumlusu, hibrit tohumluya tercih ediliyor bölgede... Esenlikle kalın