Milli Mücadele için bir dönüm noktası olan Sakarya Savaşı tüm dünyanın ve
Türk kamuoyunun “acaba” dediği bir anda başlamıştı. Başkumandan Mustafa
Kemal’in Türk ordusunun ihtiyaçlarını karşılamak için 8Ağustos 1921 tarihinde
yayınladığı Tekâlif-i Milliye Emirleri’nin uygulanmasına başlanıldığı bir dönemde
Yunanlılar Kral Venizelos başkanlığında Eskişehir’de yaptıkları askeri şurada
Türk ordusunu güçlenmeden yok etmek düşüncesiyle büyük bir taarruza geçilmesine
karar vermişlerdi.
Türk ordusunu güçlenmeden yok etmeyi düşünen Yunanlılar, 13 Ağustos 1921’de harekete geçmişler ve 17-18 Ağustos tarihlerinde Türk ordusuyla ilk temaslarını gerçekleştirmişlerdi. Fakat Türk ordusunun beklendiğinden daha güçlü olduğunun anlaşılması üzerine Yunan ordusu 23 Ağustos tarihine kadar mühim bir harekâta girişmemiştir. Yunan ordusunun amacı Türk ordusunu sol taraftan kuşatarak imha etmek ve daha sonra Ankara’ya gelip TBMM’yi ve hükümetini dağıtmak ardından bütün Anadolu’ya hâkim olmaktı.
Yunan ordusu hazırlıklarını tamamladıktan sonra 21 Ağustosta Türk ordusunu sol kanadından çevirmek için taarruza başlamıştı. Yunanlılar Türk ordusunun sol tarafını yarmaya yönelik bu ilk saldırılarında başarılı olamamıştır.
İlk saldırılarını sağ ve sol taraflardan gerçekleştiren Yunan ordusu Sakarya Savaşı’nda 24 Ağustos Çarşamba gününden itibaren bütün cephede taarruza kalktı. Bu ilk savaş kesintisiz yirmi saat, gece gündüz devam etmiştir. Yunan ordusu asıl saldırısını ise 26 Ağustos’ta tüm cephede büyük bir taarruza girişerek gerçekleştirmiştir.
Sakarya Savaşı’nın başladığının Türk kamuoyu tarafından öğrenilmesinden
sonra Türk halkının tepkisi de basına yansımaya başlamıştı. Halk tarafından Bafra,
Amasya, Gümüşhane, Kayseri, Elbistan gibi Anadolu’nun değişik yerlerden Ankara’ya
gönderilen telgraflarda Türk halkının memleket için her türlü fedakârlığı yapmaya hazır olduğu dile getiriliyordu. Sakarya Savaşı’nda Türk ordusunun Yunanlılar karşısındaki savunma mücadelesinin başarıyla devam ettiğinin Anadolu basınında yer alması ise Türk halkını galeyana getirmiş ve orduya destek amacıyla Konya, Samsun, Düzce, Söke, Trabzon’da mitingler yapılmaya başlanmıştır.
Yunanlılar, Türk kuvvetlerini 23-30 Ağustos günleri arasında bütün zorlamalarına rağmen kuşatıp imha edemeyince kuvvetlerinin büyük kısmıyla Türk cephesini merkezden Haymana istikametinde yarmak istemiştir.
30 Ağustosta Türk tarafınca yayınlanan resmi tebliğde: “ Bir haftadır çelikten hiç farkı olmayan cephemize çarpan düşman ordusu vadilerde yığın yığın ölü bırakıyor. Yunan kralı çoğunluğu Türkiyeli Rumlardan oluşan ordusunu sürekli taarruz ettirerek kırdırıyor.” ifadeleri kullanılmıştır.
31 Ağustos tarihli gazetelerde Yunanlıların barışı düşünmeye başladıkları ve İngiliz ve İtalyan kamuoyunun savaşla ilgili düşünceleri gazete haberlerine konu olmaya başlamıştır. Bu haberler savaşın Yunan ordusu aleyhine gelişmekte olduğunu açıkça göstermektedir.
Yunanlılar, 6 Eylül’e kadar uğraşmış fakat etten bir Türk duvarına çarpmıştır. 100 kilometreye uzanan bir cephede 22 gün 22 gece devam eden Sakarya Savaşı’nda kaza sonucunda kaburga kemikleri kırılan Mustafa Kemal, gece geç vakitlere kadar harekât ile meşgul olmuş ve kumandanlarla müzakere yapmıştır. Vatanını istilacı kuvvetlere vermemek için direnen Türk Milletine Mustafa Kemal bu savaşta, harp sanatına geçecek meşhur emrini vermiştir: “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça bırakılamaz. Büyük küçük her birlik, ilk durabildiği noktada tekrar düşmana karşı cephe kurarak çarpışmayı sürdürür. Yanlarındaki birliklerin çekilmek zorunda olduğunu gören birlikler onlara bağlı olamaz. Bulundukları yerde sonuna kadar karşı koyacaklardır.” (Mustafa Kemal bu taktikle dünya savaş tarihin de büyük yenilik yapmış, çizgiye bağlı cephe kavramı sona ermiştir.)
Bu emirle 10 Eylül 1921’de taarruza geçen Türk ordusu karşısında, Yunan kuvvetleri komutanı General Papulos, 11 Eylül’de geri çekilme emrini vermiştir. 13 Eylül’de Sakarya nehrinin doğusunda Yunan askeri kalmamıştır.
Türk ordusunun 8 Eylülde başlayan taarruz harekâtının tüm cephelerde başarıya ulaştığı ve bütün düşman ordusunun mağlup edilerek Sakarya Irmağı’nın
batısına itildiği yayımlanan bir beyanname ile Başkomutan Mustafa Kemal
tarafından kamuoyuna duyurulmuştur. Garp Cephesi Komutanı İsmet Paşa da: “ 23
Ağustostan beri devam eden Sakarya Meydan Muharebesi, TBMM ordusunun
kesin zaferi ile neticelenmiştir. Üç gündür devam eden umumi taarruzlarımızın
tesiriyle 13 Eylül öğleden evvel bütün düşman ordusu mağlup olarak nehrin batısına
atılmış bulunuyor” şeklinde bir açıklama ile Sakarya Zaferi’nin kazanıldığını
Türk halkına müjdelemiştir. Yunan ordusu çekilirken geride çok miktarda malzeme, mühimmat, tüfek ve top bırakmıştır. Ayrıca düşmanın çekildiği yerde bıraktığı ölüler kaybın büyük olduğunu göstermektedir. Mustafa Kemal’in Büyük Millet meclisine
gönderdiği telgraftan anlaşıldığına göre Sivrihisar’da elde edilen malzemeler
arasında Yunan Başkumandanı Papulos’un beş adet nişanı da vardır.
TBMM hükümeti, Sakarya Savaşı’nın kazanılması üzerine Mustafa Kemal ve tüm kumandan ve askerlerimizi tebrik eden bir beyanname yayımlamıştır. TBMM, ayrıca Mustafa Kemal ve tüm ordu mensuplarına Sakarya Savaşı’nın kazanılmasından dolayı minnet şükranlarını bildiren bir telgraf göndermiştir. Türk ordusunun Yunanlılar karşısındaki zaferi tüm yurtta olduğu gibi Ankara ve Kastamonu’da da fener alayı ve şenliklerle kutlanmıştı.
Yunanlıların Sakarya Savaşı’nda yenilmesi üzerine Avrupa basınında Şark
Meselesi’nin silahla halledilemeyeceği şeklinde beyanlar çıkmaya başlamıştır. Yunan ordusu Sakarya Savaşı’nı kaybettikten sonra Sakarya Irmağı’nın doğusundan tamamen çekilmiş ve Eskişehir-Afyon bölgesinde yeni bir savunma hattı oluşturmaya çalışıştır. Türk ordusunun takip ettiği Yunan ordusu geri çekilirken köyleri yakmış ve Türk halkına zulüm yapmıştır.
Türk Milli Mücadelesi’nde bir dönüm noktası olan Sakarya Savaşı, askeri, siyasi ve moral üstünlüğünün Türk tarafına geçmesini sağlamıştır. Yunan ordusunun geri çekilmesi Yunanistan’da büyük bir hayal kırıklığına neden olmuş ve Yunan ve Batı kamuoyunda barış yapılması fikri güçlenmeye başlamıştır. Göğüs göğse çarpışmaların yaşandığı bu savaşta iki tarafın da kayıpları fazla olmuştur. Türk ordusu 5.713 şehit verirken Yunanlıların kaybı ise 3.958 askerdir.
Sakarya Meydan Muharebesinde çok fazla subay kaybı olduğu için bu Muharebeye “Subay Muharebesi” adı da verilmiştir. Mustafa Kemal, bu muharebe için “Sakarya Melhame-i Kübrası” yani kan gölü, kan deryası deyimini kullanmıştır. Bu zafer sonunda, TBMM tarafından, Mustafa Kemal'e "gazi" ünvanı ve "Mareşal" rütbesi verilmiştir
General Kâzım Özalp, bu savaşta Türk insanının çok büyük fedakarlıkları anılarında şu cümlelerle dile getirmektedir.“...Düşmanı takip edecek ordunun erzak ve cephane kollarına katılmak için günlerce uzak mesafeden yola çıkan kağnı arabaları, ayakları çıplak, kucağında küçük çocukları bulunan Türk kadınları ve genç kızlar tarafından cephelere getiriliyordu. Ankara’da hastanelerde bulunan ve büyük dikkat ile tedavi edilen yaralıların çoğu, yaraları kapanmadan bir an evvel cepheye gitmek için direniyordu”.
1683’te Viyana önlerinde Avrupa önünde başlayan Türk geri çekilişi, Haçlı düşüncesini ve gücünü Sakarya’da kırmıştır. Bu savaştan sonra Türkler taarruza(saldırıya) Yunanlılar ise savunmaya çekilmiştir. Türk ordusunun Sakarya Meydan Muharebesi’ni kazanması, Yunan dış politikalarında da köklü değişikliklere neden olmuştur. Sakarya’dan sonra, Yunanlıların “Ankara’nın alınması” ve “Büyük Bizans’ın kurulması” gibi düşleri Sakarya’nın bulanık sularına gömülecektir. Hatta, Batı Anadolu’daki isteklerini bile unutmuş görünüp, bu kez yerli Rumların kuracağı bağımsız bir “İyonya Devleti” görüşüne ağırlık verecekler, Avrupa’da da bu görüşe destek sağlamak isteyeceklerdir.
Tarihte eşine az rastlanır bir varoluş mücadelesine tanıklık etmiş bu topraklar üzerinde ulusal bağımsızlık savaşımıza ait hatıraların yaşatılması yarınlarımız için de ayrı bir değer taşımaktadır. 22 gün geceli gündüzlü devam eden çetin mücadelelerden başarıyla çıkan kahraman ordumuz, yine bu topraklar üzerinde, Sakarya Meydan Savaşı ile Türk'ün tutsak edilemeyeceğini bir kez daha gözler önüne sermiş, yok oldu denilen bir ulusun yeniden doğuşunun destanını yazmıştır.