Bağımsızlık savaşımızın önderi; Laik, demokratik, Çağdaş Cumhuriyetimizin kurucusu ve eşsiz devlet adamı, Büyük Atatürk’ü, ebediyete intikalinin 78. yıldönümünde, bir kez daha saygı ve minnetle anıyoruz.
Bizlere manevi miras olarak akıl ve bilimi bırakan Mustafa Kemal Atatürk'ü, bilgi çağı olarak adlandırılan 21'inci yüzyılda, onun mirasına sadık kalarak anmak en büyük arzumuzdur.
Biz 10 Kasımları yas günleri olarak değil, onun çağlar ötesine seslenen düşünce ve eylemlerinden duyduğumuz heyecanı coşturduğu günler olarak görüyoruz.
Onu anlayabilmek; kimi tören ve seramonilerin gürültülü kalabalığında değil; gerçekçi, adil, cesur ve bilimsel bir düşünce ikliminde mümkündür.
Atatürk, eşsiz bir komutan ve lider, gerçekçi bir devlet adamı, büyük bir fikir ve aksiyon insanı olarak, sadece Türk tarihini şekillendirmekle kalmamış, dünya tarihine de damgasını vurmuştur. Barışçı kimliği, tarihi kişiliği, başarıları ve eserleriyle, tüm insanlığın saygı duyduğu bir lider olmuştur.
10 Kasımların, Atatürk’ün 57 yıllık hayatını, mücadelesini, milletimize kazandırdıkları ve kazandırmak istediklerini doğru anlama bakımından önemi büyüktür.
Atatürk, sadece milletimizin değil, bütün insanlığın sevgisini ve saygısını kazanmış bir liderdir. Yaşamını milletine adayan, bir imparatorluğun küllerinden yepyeni ve güçlü bir devlet yaratan eşsiz bir lider, mümtaz bir devlet adamı, büyük bir komutan ve dâhi olan Atatürk, Türk milletinin refahı ve mutluluğu için sürekli yeniyi ve mükemmeli arayan, çağın ruhunu ortaya koyan doğru, gerçekçi ve bilimsel yaklaşımları, evrensel fikirleri, meşruiyetçi çizgisi, insani değerlere ve özgürlüğe olan bağlılığıyla dönemin diğer liderlerinden ayrılmaktadır. Ülkemizin 20. yüzyılın başlarında ortaya koyduğu dönüşüm ve modernleşme hamlesi, günümüz şartlarında da ilham verecek güçlü bir vizyon ve cesaretle devam etmekte ve sahip olduğu dinamizmi, başarıları ve etkinliği dünyada dikkat ve ilgiyle takip edilmektedir. Cumhuriyetimizin elde ettiği muazzam başarılar, Atatürk’ün bıraktığı eserin büyüklüğünü ortaya koymaktadır. Cumhuriyet'in kuruluşuyla belirlenen ideallere ulaşma bağlamında bizlerin temel hedefi, yüksek ruh ve şuurla durmadan, yorulmadan ülkemizin Atatürk'ün öngördüğü muasır medeniyetler seviyesini geçmesini sağlamak için çalışmak, yüzümüzü ileriye dönmek,
ufkumuzu geniş, hedeflerimizi büyük tutmaktır. Bu hedefe birlik ve beraberlik içinde yürümek en büyük ihtiyaçtır.
Bilindiği gibi, 19. yüzyıl, Avrupa’nın, ekonomi, hukuk ve eğitim alanlarında büyük atılımlar yaptığı bir yüzyıldır. Avrupalı aydınlar ve yöneticiler, kendi toplumlarının 19. yüzyıldaki büyük gelişme ve dönüşümlerine öncülük etmişlerdir. Ne yazık ki, Osmanlı aydını ve yönetimi, çağın dinamiklerini ve dönüşümlerini, bilinçli bir şekilde tanımak ve çağla barışık yaşamayı başarmakta yetersiz kalmıştır. Mustafa Kemal Atatürk ise, Türk devletinin ulaşması gerektiği aşamayı, 20. yüzyılın başlarında şaşmaz bir sezgiyle görerek yaşamda en gerçek yol göstericinin bilim ve teknoloji olduğunu tespit etmiştir. Ayrıca gerçek kurtuluşun ekonomik bağımsızlıktan, ülkenin her bakımdan kalkındırılıp güçlendirilmesinden geçtiğini belirtmiş, batı uygarlığının biliminden, teknolojisinden yararlanarak, bunları özümseyerek çağdaş uygarlık düzeyine çıkıp, bu düzeyi de aşmayı milletinin önüne amaç olarak koymuştur.
Atamız çağdaş uygarlık düzeyine çıkma amacını daha somut olarak “Büyük davamız, en medeni en müreffeh millet olarak varlığımızı yükseltmektir”. Şeklinde ifade etmiş ve refah toplumu olmayı hedef göstermiştir. Gerçekten de 1920 ile 1938 yılları arasında sağlanan gelişme ve değişmeler, hem milletin birbiriyle kucaklaşması, hem de çağ ile yarışmak düşüncesiyle temellendirilmiştir. Uygulanması da milletin çağdaşlaşmaya katılması ve ona katkıda bulunması şeklinde olmuştur.
Atatürk’ün, Türk milletini büyük bir atılıma hazırladığı ve yönlendirdiği yüzyılda Avrupa ve Asya’nın pek çok ülkesinde, totaliter rejimler veya diktatörlükler bulunuyordu. Böyle bir dünyada Atatürk, yabancı bir gazetecinin sorusuna “Ben kalpleri kırarak değil, kazanarak hükmetmek isterim” diye cevap vermiştir. Aynı çağda yaşayan, gerek kendi milletleri, gerekse dünya için endişe ve korku kaynağı olan liderler, bugün ya unutulmuş ya da kötü miraslarıyla anılır olmuştur. Atatürk ise, sevgi ve saygı uyandırarak, Türk milletini, çağ ile tanıştırmaya gayret edip varlığını teminat altına almaya yöneltmiştir. “Muasır medeniyet seviyesinin üzerine çıkmak” hedefi ise çağın akışına yön verme düşüncesinin bir göstergesidir. Yalnız 10 Kasımlarda değil, her daim, Atatürk’ün mücadele azmi, bizlere yüklediği sorumluluklar ve gösterdiği hedefler tekrar tekrar konuşulmalıdır.
Onun bağımsızlık ve devrimcilik anlayışı, sömürgeciliğe karşı mücadele eden diğer halkların da bayrağı oldu. Ülkelerinin bağımsızlığı için savaşırken, bir caminin avlusunda mitralyözle taranan Cezayir'li gençlerin ceplerinden Mustafa Kemal'ın fotoğraflarının çıkması, bunun en güzel örneklerinden biridir.
O bir devlet adamı olduğu kadar bir halk adamı, bir halk adamı olduğu kadar da bir dünya adamıydı. “Düşmanınız kimlerdir” diye soran yabancılara, “Biz kimsenin düşmanı değiliz; yalnız insanlığın düşmanı olanların düşmanıyız!” demişti.
İstanbul'da dağıtılan Meclis'in zaman yitirmeden Ankara'da toplamasına ve savaşın buradan yönetilmesine öncülük etmişti. Muhalefeti bıkıp usanmadan dinlemekten hiçbir zaman vazgeçmemiş, o çetin koşullara ve muhatap olduğu eleştirilere rağmen, bütün kararların Meclis'ten çıkarılmasında direnmişti. O dönemin Meclis tutanakları da ortaya koymaktadır ki, Mustafa Kemal Atatürk, yalnızca bir devrimci değil, parlamenter bir devrimcidir.
Avrupa’da faşizmin ayak sesleri giderek güçlenirken, onun bütün özlemi ülkeyi demokratik bir düzene kavuşturmaktı. Ne var ki; laik bir devlet sistemi kurulmadan, eğitim birliği sağlanmadan, kadınlar haklarına kavuşmadan, demokrasinin kurulamayacağı da aşikârdı. O, demokrasiye geçiş için gerekli altyapıyı, birkaç yüzyılda gerçekleştirilebilecek işleri, birkaç yıla sığdıran bir aydınlanmacı yenilik adamıydı.
Ülkemizin en zor anında bile düşünüp ortaya koyduğu milli hedef ve stratejilerin hatırlanması, bu tür çabaların anlam ve değerinin çok iyi bilinmesi, Büyük Atatürk’ün ebedi istirahatgâhında huzur içinde yatması bakımından da önemlidir.
Yazıma Yüce Atatürk’ün sözleriyle son vermek istiyorum. “Ben, manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım ilim ve akıldır. Benden sonrakiler, bizim aşmak zorunda olduğumuz çetin ve köklü zorluklar karşısında, belki gayelere tamamen erişemediğimizi, fakat asla taviz vermediğimizi, akıl ve ilmi rehber edindiğimizi tasdik edeceklerdir. Benim Türk milleti için yapmak istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım ortadadır. Benden sonra beni benimsemek isteyenler, bu temel eksen üzerinde akıl ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse, manevi mirasçılarım olurlar.” Bu düşüncelerle Büyük Atatürk’ü ebediyete intikalinin 75. yıldönümünde bir kez daha rahmet ve minnetle anıyor.
09 Kasım 2016, 13:36
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.