Çanakkale Deniz Zaferi’nin 99.yıldönümünü kutladığımız bugünlerde; vatanımızı vatan yapıp bize emanet eden başta büyük önderimiz M.Kemal Atatürk’ü, silah arkadaşlarını ve kahraman şehit ve gazilerimizi saygı, minnet ve rahmetle anıyorum. Çanakkale evladı olmaktan, şehit ve gazi torunu olmaktan büyük onur ve gurur duyuyorum.
Çanakkale Savaşları tarihin kaderini değiştiren, yaşamak hakkına şerefi ile ulaşan bir ulusun Dünya’nın yenilmez armadasına karşı mücadelesidir. 18 Mart yersiz bir gururun Karanlık Liman’da boğuluşunun dünyaya ilan edildiği, gün olmuştur. Modern donanımlı İtilaf donanması, Türk denizcilerinin çelik yumruğu ile Türk askerinin sınırsız vatan sevgisi, direnme gücü, fedakarlık ruhu ve iman gücüne yenik düşmüştür. Avrupa yakasında Kilitbahir köyündeki Rumeli Mecidiyesi topçu erlerinden, Edremitli Seyit’in mermi taşıyan vincin bozulması üzerine, 276 kilo mermiyi sırtına alarak topa sürmesi birer kahramanlık destanı olarak o günlerden bize ulaşmıştır.
İtilaf Devletleri kendilerine Çanakkale’yi neden hedef seçtiler? Öncelikle Çanakkale Deniz Harekatı’nın nedenlerine değinelim. İtilaf Devletleri’nin amaçları; ekonomik ve siyasi çalkantılar içerisinde kalan Rusya’ya bir an önce yardım etmek, Osmanlı Devletini savaş dışına çıkarmak ve Almanya’yı doğudan kuşatarak savaşı bir an önce tamamlamaktır.
İngiliz Bahriye Nazırı Churchill’in planları Akdeniz filosu komutanı Amiral Carden tarafından da desteklenince, Lord Fisher’ın şüpheli gördüğü bu harekâtın donanma ile yapılmasına karar verilmiştir. Tarihinde hiçbir yenilgi almamış olan İngiliz donanmasının silah, teknoloji ve başarı açısından kendine güveni tamdır. Fakat unuttukları bir konu vardır o da Türkün vatan topraklarını korumak için canını seve seve verebileceği gerçeği ve göğsünde taşıdığı çelik imanıdır.
18 Mart 1915 öncesinde 19 Şubat,25 Şubat ve 7-8 Mart 1915 gecesi olmak üzere 3 saldırı hareketi yapılmıştır. İngiliz ve Fransız gemilerinin bu saldırılardan bir sonuç alamadılar. Bundan sonraki büyük taarruz, Fransız ve İngiliz savaş gemileri tarafından Marmara Denizi'ne geçmek amacıyla, 18 Mart 1915'te yapılması planlanmıştır. İtilaf donanmasının hedefi boğazın orta kısmındaki tabyalar ile mayın tarlalarını koruyan bataryaları susturmaktı. 7-8 Mart gecesi, Yüzbaşı Hakkı Bey kumandasındaki Nusret Mayın gemisi, Karanlık Liman’a, sezdirmeden tekrar mayın döşemişti.
Çanakkale Müstahkem Mevkii Komutanı Cevat Paşa, deniz harekatı sabahını hatıralarında şöyle anlatıyor: “18 Mart sabahı düşman donanmasının taarruz edeceği hakkında bir malumat yoktu. O sabah Büyük Önder Atatürk’le beraber Seddülbahir mıntıkasında bulunan bir piyade alayını teftiş ediyorduk. Sahaya vardığımız zaman alayda hiçbir hazırlığa tesadüf etmedik. Sadece karşımıza çıkan bir Mehmetçik -düşman donanması geliyor- dedi ve siperine girdi. Gözlerimiz ufukta idi. Düşman donanmasının yavaş yavaş methale (girişe) doğru ilerlediğini gördük. Hemen geri döndük. Maydos’ta Atatürk’ten ayrıldım. Bir motora atlayarak Çanakkale’ye geçtim ve doğru tarassud (gözetleme) mahalline gittim”. Gerçekten de 18 Mart Perşembe günü sabahı Müttefik Donanması kendinden emin bir şekilde Amiral de Robeck’in üç kelimelik muhteşem emrini uygulamaya koymuşlardı.
-Tam yol ileri-. Komutanlar diplomatlarının telkinleriyle sandılar ki Gordion’un kör düğümü misali yaşlı Osmanlı Devleti bu saldırıdan sonra bıçakla kesilmiş gibi ikiye bölünüp dağılacak. Donanma saat 10.30’da iki saf halinde boğaza girdi. Türk tarafında alarm, gözlem yapmakta olan Alman tayyaresinin verdiği bilgiler doğrultusunda 10.25’te verildi. Alarm verilmesi ile birlikte maiyetindekilere yapmaları gerekenlerle ilgili direktiflerini veren Müstahkem Mevki Komutanı Cevat Paşa konuşmasını şöyle bitirmişti: “Mermilerimiz bir zırhlıyı batıracak takatta değildir. Sizlerden istediğimiz isabet kaybetmeseniz bile mermilerinizi gemilerin mümkün olduğu kadar yakınlarına düşürmenizdir. Gemilere yakın düşen mermiler mürettebatın maneviyatını bozar. Gemi yer değiştirmeye mecbur olur.”
Taarruza İngiliz ve Fransız donanmasına bağlı 16 adet torpidobot,6 denizaltı ve 21 mayın tarama gemisi katıldı. Saat 11.30’tan itibaren altı büyük İngiliz savaş gemisi ve bunlar arasında özellikle Queen Elisabeth gemisi, tabyanın ateş menzilinden uzakta durarak Çanak ve Kepez Burnu’ndaki savunma tesislerini yoğun bombardıman altına aldı. Boğazın her iki kıyısındaki obüs ve havan bataryaları mevzilerinden bir mermi yağmuru gemilerin üzerine yağdı. Boğazın suları fıskiye gibi göğe fışkırdı, gemilerden dumanlar yükseldi. Agamemnon isabet aldı, Inflexible’nin pruve direğinin üçayağı koptu, köprü üstünde yangın çıktı. Saat 12’den kısa bir süre sonra 4 savaş gemisinden oluşan Fransız filosu, ile 6 İngiliz savaş gemisi tabyaları bombalamaya başladı. Türk tabyaları da karşılık vermeye çalışıyor fakat etkili olamıyordu. O gün Çanakkale müstahkem mevkiî erkâni harbiye reisi olan Selâhaddin Adil Paşa o saatleri şöyle anlatmaktadır: “Dardanos ve Hamidiye arasında bulunan tarassud (gözlem) mahallinden düşmanın, muvaffakiyetli ateşleri ile an be an istihkâmlarımıza yaklaştığını ve bataryalarımızın yavaş yavaş ateşlerinin azaldığını görerek pek elim ve heyecanlı saatler yaşıyordum. Tarassud mahalli telgraf hattı ile doğrudan doğruya İstanbul’a bağlanmış olduğundan her on dakikada bir Harbiye Nezaretine vaziyeti bildiriyor ve müstahkem mevkiin bütün fedakârlıklarına, bütün gayretlerine rağmen düşman taarruzunun tedricen fakat sistematik bir surette ilerlemekte olduğunu anlatıyordum. O anda İstanbul’un geçirmekte olduğu azab ve heyecan dolu dakikalar da gözlerimin önüne geliyor, böylece büsbütün üzülüyor, ıstırap içinde kıvranıyordum”
Savaşın en zor anlarıydı. Şayet o saatlerde filo istihkâmları aşıp geçebilse İstanbul düşmüş olacaktı. Türk tabyalarını hallaç pamuğu gibi atıp mayınları ağda balık gibi avladıklarını sanan Filo Komutanı Amiral de Robeck Boğazın en dar yeri olan Karanlık Liman’a hamle emri verince tabyalar birden bire bir yanardağ gibi gürlemeye başladı. Herkesin gözü önünde tuz buz olan Dardanos Tabyasının yeniden şahlandığını gören İngiliz ve Fransız filosu, hatıralarında bu gelişmeyi “inkisar-ı ziya (ışığın laneti) diye anlatmışlardır.
Erenköy koyundan geri çekilmek üzere olan Fransız muharebe gemisi Bouvet isabet alarak batmaya başladı. Birkaç dakika sonra İnflesible ve Irresıstıble aynı akibete uğradı. Bu durum karşısında donanmayı boğaz dahilinde tutmanın imkânsızlığını gören Amiral de Robeck harekâtı durdurmak zorunda kaldı. Ocean gemisini Irresistible’nin yardımına gönderirken geri çekilme emrini de verdi. Fakat macera bitmemişti. Yaklaşık bir saat sonra Ocean da mayına çarptı ve iki gemi ard arda battı. O saatleri Çanakkale Savaşı’na mülâzim (teğmen) rütbesi ile katılan Albay Aşır Arkay şöyle anlatıyor: “Bir aralık bir susma oldu. Cephane getirelim mi? dedim. Yüzbaşım: -onu bırak da dışarıya bak- dedi. Denize baktım. Yan yatmış bir zırhlı gördüm. Altının yeşil teknesi gözüktü. Bir düşman gemisinin batacağını ne biz ne onlar akıldan geçirmiyorduk. Sükut beş dakika kadar sürdü. Methalden yetişen iki gemi geldi. Yaralıları toplamaya başladı. Biz o aralık ateşi kestik. Sonra ateş yeniden şiddetlendi. Bizde maneviyat derhal artmıştı. Biraz sonra Irresistible’den insanlar suya atladı. Meğer o da mayına çarpmıştı. Bizde artık neşe emir ve kumandayı aştı.”18 Mart günü saat 17.45’te deniz taarruzu sona erdiği zaman tarafların kayıp bilançosu şöyleydi. Müttefik filosunun 3 zırhlısı batmış, 2 zırhlısı aylarca onarıma muhtaç bir halde yaralanmış, diğer bazı gemileri de tamiri günlerce sürecek kadar hasar görmüştü. İnsan kaybına gelince Bouvet zırhlısında 600 kişi boğulmuş, diğer gemilerdeki ölü ve yaralı sayısı ile beraber kayıp 1.000 kişiyi bulmuştu. Türk tarafının kaybı, İtiaf donanmasıyla karşılaştırıldığı zaman oldukça az görülür. Deniz harekatında toplam insan kaybı 18’i Alman olmak üzere 58 şehit, 74 yaralıdır. 176 toptan yalnız 8’i yara almış ve bunların 4’ü kullanılamaz hale gelmiştir.
”İtilaf Devletleri komutanı İngiliz General Hamilton, Lord Kitchener’e 13.03.1915’de yazdığı mektupta uğradıkları felaketi şu cümlelerle açıklamıştır: “Bugün değer terazisine vurulursa, gözlerimin önünde cereyan eden pek acı gerekçelerle çok kötü geçti. Bolayır Platosunu ve oradan güneybatı ucuna kadar araziyi incelerken, Türklerin bütün hakim tepeleri ve araziyi tahkimatlandırdıklarına ve siperlerle çevirdiklerine şahit oldum. Peşinden Çanakkale Boğazına yol verdik. Takriben bir mil kadar da içeri girdik. Gördüğüm manzara için deniz harp tarihi yazarları eminim -çok canlı- tabirini kullanacaklardır.”
Boğaz geçilememiş ve birçok tarihçi ve diplamatın söylediği gibi savaşı Türkler 2 yıl daha uzatmışlardı. Boğazlar ticaret filolarına açılamamış, Romanya ve Rusya gibi ülkeler ekonomik olarak çökmüşlerdir. Aralıklarla yapılan bombardımanlarla İstanbul’da panik yaratıp askeri darbe ile hükümeti düşürme yoluna gidilmiş ama başarılı olamamıştır. Dedeağaç’ta gizli yapılan görüşmelerde Osmanlı yöneticilerine para teklif edilmiş ancak başarılı olunamamıştır. İngilizler sinsi düşünceleri gereği arlık Rusya’sına yardım ediyormuş gibi görünerek Boğazlar’ı işgal planını uygulamaya koymak istedilerse de Türk askerinin yenilmez gücü sayesinde yanılmıştır. Osmanlı topraklarından pay almak isteyen İtalya saf değiştirerek İtilaf Devletleri safına geçmiştir. Türklerin İtilaf donanmasının boğazdan geçmesine izin vermeyişi, 300 yıllık düşmanı olan Rusya’da Bolşevik isyanının çıkmasına zemin hazırlamıştır. Dünyada dengeler değişmiş, savaş öncesinde tüm Dünya ülkelerince “yenilmez güç, yenilmez armada” olarak görülen İngiliz İmparatorluğu çökme sürecine girmiştir. Deniz mağlubiyetinden sonra İngilizler, müstemlekelerini(sömürgelerini) yarımadaya getirerek karadan çıkarma yapmışlardır. Hindistan, Mısır gibi İngiliz sömürgeleri, Türk askerinin bağımsızlık ruhundan etkilenerek savaştan sonra özgürlük mücadelesini başlatmışlardır. Dünyada birçok ülkede Çanakkale Geçilmez dedirten Türk ordusunun saygınlığı artmıştır. Öyle ki, 2004 yılında ABD’nin Irak’ı işgali sırasında, ABD ordusunun Türk topraklarını kullanması hususunda ret kararı vermesinden sonra bazı Amerikalı şahinlerin Türkiye’yi cezalandırması söz konusu olunca ABD Dış işleri Bakanı Colin Powell’in “Gelibolu’yu unutmayınız sözü Çanakkale Deniz Zaferinin önemini vurgular niteliktedir.
18 Mart Deniz Zaferi’nin kamuoyundaki coşkusu ise basından rahatlıkla izlenebilir. Örneğin İstanbul’da bütün polis ve jandarma karakolları ile Şirket-i Hayriye ve Seyr-i Sefain İdaresi vapurları bayrakla donatılırken Ayıntap’ta (Gaziantep) halk 48 saat aralıksız şenlik yaptı. Antakya’da ise memurlar tarafından parlak tezahüratlar yapıldı ve şehrin her tarafı bayrak ve fenerlerle donatıldı, diğer il ve ilçelerde de benzer kutlamalar yapıldı.
Bu zafer, Avrupa’nın “hasta adam” diye tanımladığı Osmanlı Devleti’nin uzun bir aradan sonra kazandığı ilk büyük zaferdi. Sonunda Türk askerî yıllardır özlenen gücünün özünden bir şey kaybetmediğini göstermişti.“ Yenilmez armada” diye tanımlanan İngiliz donanması, Türk ordusunun mucizevî gücü sayesinde geri püskürtülmüştü. Böylece İstanbul muhtemel bir işgalden kurtarılmıştı. Lidersiz, örgütsüz ve moralsiz bir milletin haritadan silinmesini engelleyerek başını dik tutmasını başarmıştı. 18 Mart taarruzu, Müttefik Donanmasının büyük ümitlerle ve kendilerinde emin bir şekilde başlattıkları ve kara desteğini göz ardı ederek yalnız donanma gücü ile Çanakkale’yi geçerek İstanbul’a ulaşma girişimi, Türk kudretinin ve savaş stratejisi kaidelerinin ihtimali yüzünden kendileri için mukadder olan klasik bir felakete dönüştü. Bu gelişme Türk tarafında büyük bir sevinç ve coşku ile karşılanırken müttefikler arasında ciddi bir tedirginliğe ve Çanakkale’den geçebilmek için yeni arayışlara yol açtı.
Aziz şehitlerimiz ruhunuz şad olsun!
Bu vesileyle Çanakkale Şehitleri Tanıtım ve Araştırma Derneği gönüllüsü değerli ağabeyim Yaşar Daylan’ı saygı ve rahmetle anıyorum.
18 Mart 2014, 18:02
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.