Büyük Zaferimizin 91. yıldönümünü kutladığımız bu günlerde, tüm Türkiye’nin Zafer Bayramı’nı kutluyor, bize bu zaferleri kazandırarak, onurlanmamızı, gururlanmamızı sağlayan başta Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk, silah arkadaşları ve isimli-isimsiz tüm Mehmetçiklerin manevi huzurunda saygı ve minnetle eğiliyorum.
Tarih; 26 Ağustos 1922… Sabahın ilk ışıkları görünmüştür; Başkomutan tarassut (gözetleme) dürbününün başında, düşman tahkimatını seyrederken topçularımız ateşe başlamıştır. Bu ateş, tahkimatı yer yer havaya uçurmaktadır… Fakat bir taraftan da tonlarca cephane su gibi akıp gitmektedir… Endişeye kapılanlar bunu Başkomutan’a da söylemişlerdir. O, büyük bir soğukkanlılıkla: -Tek mermi kalıncaya kadar ateşe devam edilecektir; emrini vermiş ve eklemiştir:-“Cephane ikmalini düşmandan yapacağız.” Akşam olmak üzeredir… Dahi komutan etrafına bakarak:-Yarın öğleden sonra Afyon’da olacağız, demiştir. O anda herkes şüphe ve tereddütle birbirinin yüzüne bakmışlardır; fakat ertesi gün, yani 27 Ağustos günü öğleden sonra hep beraber Afyon’dadırlar.
27 Ağustos günü Yunanlıların savunma cephesi yarıldı. Bunun üzerine Yunan tümenleri perişan bir halde geri çekilmeğe başladılar. Birinci Ordu kaçan Yunan ordusunu takip ediyor ve peşini bırakmıyordu. Bu sırada 8'inci tümen Afyon'a girdi.
30 Ağustosa kadar devam eden takip savaşlarıyla Yunan kuvvetleri doğudan ve güneyden I. ve II. ordularımız, kuzey ve batıdan süvari kolordumuz tarafından Aslıhanlar bölgesinde tamamen sarıldı. Ateş çemberi içinde kalmış olan Yunan ordusu Adatepe'de kesin sonuçlu bir savaşa mecbur edildi. Onlar için teslim olmaktan başka çare kalmamıştı. Akşama kadar devam eden ve Başkumandanlık Meydan Savaşı adı verilen bu savaş sonunda düşman birçok ölü, yaralı, esir vererek perişan bir halde kaçmağa başladı. Böylece 26 Ağustostan beri devam eden Türk saldırısı, Dumlupınar bölgesinde Yunan ordusunun kesin yenilgisiyle sonuçlandı. Savaş meydanından kaçmayı başaran Yunan Ordu1arı Başkomutanı General Trikopis iki gün sonra teslim olmak zorunda kaldı. Büyük Taarruz başladığından beri geri çekilen Yunanlılar 31 Ağustos’ta Uşak’ı, 2 Eylül’de Aydın’ı, 4 Eylül’de Alaşehir’i, 5 Eylül’de Kasaba’yı, 6 Eylül’de Manisa’yı yakarak İzmir’e doğru kaçıyorlardı.
Türk süvarileri, yüce önder Atatürk’ün "Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri!" emriyle, 9 Eylül 1922 günü üç yıldır bayrağına hasret halkın sevinç çığlıklarıyla giriyordu Ege’nin incisi İzmir’e. Tüm insanlık tarihinde bir ulusu yaşamsal olarak kökten etkileyen ve on dört gün süren (26 Ağustos-9 Eylül 1922) bir savaş çok azdır.
Büyük Taarruz
Dağlarda tek tek
ateşler yanıyordu.
Ve yıldızlar öyle ışıltılı öyle ferahtılar ki
şayak kalpaklı adam
nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden
güzel, rahat günlere inanıyordu
ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında,
birden bire beş adım sağında onu gördü.
Paşalar onun arkasındaydılar.
O, saati sordu.
Paşalar `üç` dediler.
Sarışın bir kurda benziyordu.
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
Yürüdü uçurumun kenarına kadar,
eğildi durdu.
Bıraksalar
ince uzun bacakları üstünde yaylanarak
ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak
Kocatepe`den Afyon Ovası`na atlayacaktı.
Nazım Hikmet
91 yıl önce her taraf yakılıp yıkılmış, kül olmuştu. Çatıları olmayan evlerden insanın yüreğini acıtan feryatlar yükseliyordu. Kiminin eşi, kiminin oğlu, kiminin de torunu yolunu şaşırmış kurşunun kurduğu pusuya yenik düşmüştü. Yurtta yaşanan bütün acılara rağmen sarı saçlı, mavi gözlü, geniş alınlı, buğu bakışlı, uzun boylu bir adam halkın arasında dolaşarak geleceğe dair henüz düşlemedikleri umut dolu günlerden bahsediyordu.
Onun umut dolu bakışları, yürekleri cesaretlendiren sözleri tüm bir ulusu esaretten kurtardı. 30 Ağustos Başkumandanlık Meydan Muharebesi, o güne kadar kazanılan zaferlerin en görkemlisiydi. 30 Ağustos 1922, bir bakıma Türkiye'nin kurtuluş günüdür. Türk insanının kaderlerini kanları pahasına değiştirdikleri gündür. 30 Ağustos günü tüm bir ulusun yepyeni, umut dolu bir Türkiye’ye gözlerini açtıkları gündür.
Bu büyük zafer hiç kuşkusuz, kağnısıyla cepheye ulaştırmakla görevli olduğu mermi, yağmurda ıslanmasın diye uyumakta olan kundaktaki bebeğinin örtüsünü alıp, merminin üzerine örten Anadolu kadınının bu asalet ve fedakârlığında, son bir avuç yiyeceğini son giyimlik çarık, çamaşır, ayakkabı, çizme ve elbisesini de, hiç düşünmeden cepheye gitmek üzere hazırlanan Mehmetçiğin çantasına koyan; son, tek evlâdını da cepheye seve seve gönderen nice anaların, gece-gündüz demeden; dinlenmeyi unutarak çalışıp, cepheye silah, süngü, kılıç, mermi, teçhizat, erzak, donanım üreten sanat ve zanaat erbabı halkımızın bu fedakarlığında gizlidir.
Büyük Taarruz, Türkiye için yapılan yanlış hesapların, Afyon’dan, Dumlupınar’dan ve Kocatepe’den dönmesi anlamına gelmektedir. Bu zafer, Türk Milleti’ni tutsak etmeye, sömürge yapmaya, Türkiye’yi parçalayıp, Türkiye’de bazı isimler altında hayalî birtakım devletler kurmaya yönelik yanlış hesapların tersine dönmesi manasını taşımaktadır. Misak-ı Millî ile çizilen sınırların gerçekleşmesine zemin hazırlamıştır. Büyük Atatürk’ün İstanbul’dan Samsun’a giderken kafasında taşıdığı millî egemenliğe dayanan tam bağımsız yeni Türk devletinin kurulmasının temel dayanak noktasıdır. Yunanlılar için Küçük Asya Felaketi ve Türk Milleti için Büyük Zafer’in kazanılması Büyük Taarruz sayesinde mümkün olabilmiştir.
03 Eylül 2013, 08:17
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.