Bugün 10 Kasım Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk"ün aramızdan bedenen ayrılışının 85. Yıl dönümü. "Milli Mücadelemizin önderi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kurucusu, ilk Cumhurbaşkanımız ulu önder Atatürk'ü vefatının 85. yıldönümünde saygı, şükran ve rahmetle anıyorum.
Atatürk, 1.74 cm boylarında savaş yıllarında 55 kg, ileriki yaşlarda ise 70 kg civarındaydı.
42 numara ayakkabı giyerdi. Kılık ve kıyafetine çök önem verirdi. Yaşamında hiç kimseyi pijamasıyla karşılamayacak kadar saygılı bir insandır. Çocukluğundan itibaren giyimine özen gösteren, çok şık ve gayet temiz giyinen, temizlik konusunda oldukça titiz bir insandı. Bütün gömlekleri beyaz renkti ve lacivert takım elbise giymeyi sevmezdi.
Atatürk’ün en sevdiği yemek, kuru fasulye ile pilavdı. Yaveri Salih Bozok, gece 2.30 da olsa yatağından kalkıp yediğini söyler. Peynirli omlet, etli bamya yemeklerini de severdi. Meyvelerden de kavunu tercih ederdi. Kahveyi çok severdi ve tiryakisiydi. Günde 10-15 fincan kahve içtiği söylenir. Sabahları kalkar kalkmaz ilk iş olarak odasındaki divanın üzerine geçer, orada bağdaş kurarak kahve ve sigarasını içerdi. Akşam yemeklerini Çankaya Köşkünde davetlileriyle yemeyi çok severdi.
“Neşe enerji kaynağıdır; neşesiz bir milletin yaşamaya hakkı yoktur.” derdi.En sevdiği halkoyunu Atabarı ve dans ise valsti. Münir Nurettin Selçuk, Safiye Ayla ve Müzeyyen Senar Atatürk’ün çok sevdiği sanatçılardı.
Evinde, çevresinde hatta konuk olduğu evlerde bile eğri duran eşyaları düzeltmeden rahat edemezdi. Simetri takıntısı vardı.
Doğayı, yeşili çok sevdiği için “Gazi Orman Çiftliği’ni kurdu. Hayvanseverdi. At, güvercin, kanarya ve köpekleri çok severdi. Alp ve Fox adlarında 2 köpeği, Sakarya isimli atı vardı. Kardeşi Makbule Hanımın belirttiğine göre, fareden çok tiksinirdi. Çocukken kız kardeşi Naciye’nin yaptığı bir şakadan etkilenmiş, fare olduğuna inandığı odada yatmaktan çekinmişti.
Deniz tutkunu olduğu için hayatının önemli bir bölümünü Florya Köşkü’nde geçirmiştir. Bu köşkte kalırken sıklıkla yüzer ve çok sevdiği kürek sporu ile meşgul olurdu.
Güreş’i çok sevdiği için zaman zaman köşke pehlivanları çağırarak güreştirir, onlara para yardımları yaparmış. Fenerbahçe’ye özel bir ilgi beslediği söylenir.
Esprili, yakın gördüğü kişilerle sohbet ederken Rumeli ağzını kullanan, “Bre, çocuk” kelimelerini kullanmayı tercih eden, anlayışlı ve hoşgörülü aynı zamanda hassas bir kişiliğe sahipti. Annesi Zübeyde Hanım her aklına gelişinde gözleri yaşarır, “Çalın davulları” türküsünü mırıldanırdı.
Atatürk iyi bir okuyucuydu. Özel kütüphanesinde kitap sayısı 4.289’du. Savaşlarda cephelerde bile tarih kitabı okuduğu bilinir. Matematik dersini çok severdi. Arapça, Fransızca, Almanca, İngilizce ve Latince konuşur ve bilirdi.
Ankara’da evinden sabahları Meclis’e giderken yürüyordu çünkü derdini anlatmak isteyen insanlar yolun kenarında onu bekliyordu ve onlarla konuşa konuşa adımlarını atıyordu.
Mustafa Kemal, zayıf güce rağmen dünyanın en kuvvetli devletlerini dize getirecek bir askeri dehadır. Askeri dehadır çünkü bütün gücünü ordusundan ve milletinden almıştır. En ön safta Mehmetçikle koyun koyuna savaşın kalbindedir. Trablusgarp‘ta, Bingazi‘de yerel kuvvetlerin yanında vatan savunmasındadır. Kocatepe‘de elbisesine sarılıp karlar üstünde yatarken bile sahadadır.
Mustafa Kemal, bazen kara tahta başında öğretmendir; “Başöğretmen”dir.
Yıkılmakta olan bir devletin içinden yeni bir Türk Devleti’ni çıkaracak kadar idealist, kararlı ve iyi bir önderdir.
Gerçekçidir veince bir sezgi gücüne sahiptir. Birleştirici-bütünleştirici, ileri görüşlü, vatansever bir kişilik yapısına sahiptir.
Maceradan hoşlanmayan, boş hayaller peşinde koşmayan, barışçı ve çağdaş bir liderdir.
Ona göre savaşlar, milletlerin hayatlarını devam ettirmek için başvurdukları bir yoldu. Gereksiz yere yapılan bir savaş“cinayettir” derdi.
Sevgili gençler, Atatürk’ü anmanın ve anlamanın en doğru yolu, O’nu iyi okumak ve sözlerini doğru yorumlamaktır Bizler, bugün barış içinde bu güzel ülkede yaşayabiliyorsak, kadını ve erkeği ile omuz omuza dayanışma içinde çağdaş dünyada varlığımızı sürdürebiliyorsak, bilimde, sanatta, sporda dünya çapında başarılar elde edebiliyorsak, tüm bu güzel duyguları O’na ve O’nunla birlikte canları pahasına bu ülkeyi kuran kahramanlarımıza borçluyuz. Ve bu borcumuzu ödemenin tek yolu çalışmak, daha çok çalışmaktır. Hepimize düşen görev, ülkemizi barış içinde koruyarak, dünyanın gelişmiş ülkeleri düzeyine çıkarmaktır.
Sevgili okuyucularım, yazımaYüce Atatürk’ün şu sözüyle son vermek istiyorum. “Ben, manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım ilim ve akıldır. “
Bize bıraktığı ışık yolumuzu aydınlatmaya devam etmektedir. Bu ışık sadece yolumuzu değil, içimizi de ısıtıp aydınlatmaktadır.
Onun aziz hatırası önünde saygıyla eğiliyor ve hepinizi sevgiyleselamlıyorum.
Ruhun şad olsun.