“Bugün, Büyük Komutan, ilk Cumhurbaşkanımız Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, aziz şehitlerimiz ve kahraman gazilerimizin Türk ulusuna en kıymetli armağanları, birliğimizin, dirliğimizin, gelecekle ilgili tüm ümitlerimizin gerekçesi ve göz bebeğimiz olan Cumhuriyetimizin Bayramını 96. kez kutlamanın gururu ve coşkusunu hep birlikte yaşıyoruz.
Demokrasi en genel tanımıyla halkın halk tarafından yönetilmesi, egemenliğin millete veya halka ait olmasıdır. Bu çerçevede demokrasi iktidarın halkın elinde olmasına vurgu yapan bir kavramdır.
Atatürk demokrasiye ilişkin olarak “Demokrasi esasına müstenit hükümetlerde, hakimiyet halka, halkın ekseriyetine aittir. Demokrasi prensibi, hakimiyetin millete ait olduğunu, başka yerde olamayacağını iltizam eder. Bu suretle, demokrasi prensibi, siyasi kuvvetin, hakimiyetin menşeine ve meşruiyetine temas etmektedir” demiştir.
Kurtuluş Savaşı'nın daha ilk günlerinde Mustafa Kemal’in kongreleri toplaması ve ardından TBMM'nin açılmasını sağlaması, onun halk egemenliğine ve demokrasiye verdiği önemin en belirgin kanıtlarıdır. Gerçekten de Mustafa Kemal’in mücadeleyi ulusal boyutta ele alması ve parlamentoyu toplayarak halka dayandırması, en bunalımlı günlerde bile demokrasiye olan eğilimini göstermektedir. Bu adımların atılmasında hiç şüphesiz M.Kemal’in Fransız İhtilali ve demokrasiyle ilgili olarak yoğun teorik birikime sahip olması önemli rol oynar.
Savaş sonrasında kişisel iradenin ve monarşik yönetimin temsilcisi sayılan saltanat kurumunun kaldırılması ve bir yıl kadar sonra da Cumhuriyet’in ilan edilmesi, Türkiye'deki demokratikleşme hamlesinin önemli kilometre taşları olarak değerlendirilebilir.
Cumhuriyet döneminde M.Kemal’in temel hedefi her zaman demokrasi ve demokratik toplum olmuştur. Bunu gerçekleştirmek için zaman zaman çok partili siyasal yaşam denemeleri yapılmıştır. 1924 yılında Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının, 1930 yılında ise Serbest Cumhuriyet Fırkasının kurulmasıyla demokrasi denemelerinin yapılması, M.Kemal döneminde demokrasinin hiçe sayılmadığının tipik kanıtları olarak gösterilebilir..
1924 Anayasasıyla 1946 yılında çok partili ve tek dereceli seçimlerin yapılması, 1950 yılında ise
siyasal iktidarın demokratik yöntemlerle değişmesi M.Kemal’den sonra, onun demokrasiye katkısı olarak değerlendirilebilir.
M.Kemal, 20.yüzyılda zorba ve despot hükûmetlerin yaşayamayacaklarını, demokrasiye aykırı rejimlere ne denli uzak olduğunu ifade etmiştir. Örneğin Birinci Türk Tarih Kurultayı sonunda Marmara Köşkü’nde verilen çayda bir öğretmenin; "Paşam! Birçok Avrupalı gazeteci yazdıklarında, eserlerinde sizi diktatörolarak vasıflandırıyorlar. Buna ne buyurursunuz?" şeklindeki sözlerine, "Bendiktatör değilim ve heveslisi de olmadım. Benim olmadığıma şuradan hükümveriniz, ben diktatör olsaydım bana şu suali soramazdınız." diyerek yanıt
vermiştir. Yine kendisine Cumhuriyet Halk Partisinin daimî başkanlığı teklif edildiğinde"milletin sevgi ve güvenini kaybetmediğim müddetçe tekrar seçilirim; milletinreyi esastır" şeklinde açıklamada bulunma zorunluluğunu duymuştur.
Diktatörlük ile ilgili olarak Amerikalı gazeteci Glads Baker'e verdiği yanıtta ise "Ben diktatör değilim. Benim kuvvetim olduğunu söylüyorlar; evet,bu doğrudur. Benim arzu edip de yapamayacağım hiçbir şey yoktur. Çünküben zoraki ve insafsızca hareket etmek bilmem. Bence diktatör, diğerleriniiradesine boyun eğdirendir. Ben kalpleri kırarak değil, kalpleri kazanarakhükmetmek isterim." şeklinde ifadeler kullanmıştır. Yine diktatörlükle ilgili yaptığı başka bir konuşmada "Kapıdaduran nöbetçi bile benden korkmaz, isterseniz kendisine sorunuz. Korkuüzerine hâkimiyet bina edilemez. Toplara istinat eden hâkimiyet payidarolmaz. ...” diyerek dikta yönetimini reddetmiştir.
M.Kemal, demokratik devletin tanımını şöyle yapmıştır: "Demokrasi esasına dayalı hükümetlerde, egemenlik halka, halkınçoğunluğuna aittir, demokrasi ilkesi, egemenliğin ulusa ait olduğunu, başkayerde olamayacağını gerektirir. Bu şekilde demokrasi ilkesi siyasal kudretin,egemenlik kaynağına ve yasallığına temas etmektedir.”
M.Kemal'e göre demokrasiprensibinin öne çıkan özellikleri şunlardır:
a) Demokrasi esas itibariyle siyasi mahiyettedir... Bizim bildiğimiz demokrasi bilhassa siyasidir; onun hedefi milletin idare edenler üzerindeki murakabesi sayesinde, siyasi hürriyeti temin etmektir.
b) Demokrasi fikrîdir; bir kafa meselesidir. Herhâlde bir mide meselesi değildir. Hükûmet prensibi de bir adalet muhabbetini ve ahlak fikrini icap ettirir. Demokrasi, memleket aşkıdır, aynı zamanda babalık ve analıktır.
c) Demokrasi esasında ferdîdir; bu vasıf vatandaşın hâkimiyete, insan sıfatıyla iştirak etmesidir.
d)En nihayet demokrasi, müsavatperverdir; bu vasıf demokrasinin, ferdî olması vasfının zaruri neticesidir. Şüphesiz bütün fertler aynı siyasi hakları haiz olmaktadırlar. Demokrasinin bu ferdî ve müsavatperver vasıflarından, umumi ve müsavi rey prensibi çıkar.
Atatürk, cumhuriyetçi ve demokrat bir önder olmakla birlikte, damgasını vurduğu dönemde Türk devleti demokratik bir yapıya bürünememiştir. Ancak Atatürk, toplumu demokratik kurum ve kavramlara yöneltmiştir. Sonraki yıllarda Türkiye'deki demokratikleşmeyle ilgili adımlarda onun düşüncelerinin izleri görülmüştür. Atatürkçü düşünce sisteminde yer alan ulusal egemenlik, eşitlik, parlamenter rejim ve toplumsal refah gibi idealler günümüz çağdaş demokrasilerini ayakta tutan temel ilkelerdir.
30 Ekim 2019, 11:36
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.