Filozoflar, eski çağlardan bu yana adalet kavramı ile ilgilenmişlerdir. Kutsal kitapların hemen hepsinde, adalet ile ilgili bölümler vardır.
Platon’a göre; Adalet, en yüce erdemlerden biridir. İnsanın ve devletin temel öğesidir. Aristo ise adalet kavramını, bir hukuk düzeni içerisinde güçsüzleri savunmak şeklinde tarif eder.
Aydınlanma çağının filozofları ise, adalet kavramını daha dar bir şekilde ele alırlar. Bu filozoflara göre; hukuka ve hukuki eşitliğe uygun davranmak adalet için yeterlidir.
Adalet duygusu, doğruluk, güzellik, saygı ve vicdan duygusu ile beslendiği zaman yücelir. Adalet, hukuka uygunluk, yasayı yansız uygulamak, herkese eşit davranmak ve herkese hak ettiğini vermektir. İçinde insaf, ölçü ve vicdan olmayan duygu adaleti kirletir.
Bir ülkede, insanların adalete olan inancı ve adalet duygusu kaybolursa, o ülkede yaşayan namuslu insanlar büyük bir kedere düşmüş ve kendilerini ateşe verilmiş değersiz bir varlık gibi hissederler. Adalet duygusunun kederlenmesi (incinmesi), yok olması insanların sadece canını yakmakla kalmaz, aynı zamanda devasa bir ateşin dumanı gibi bütün hayatına yayılır. Tıpkı insanın dumanla kaplı bir alanda siyahtan başka bir şey görmediği gibi…
Adalet dağıtmakla görevli devlet organları, yetkisini kullanırken, adaleti bir sübjektif hak ya da bir hürriyetin kullanılışı şeklinde kullanamazlar.
Adalet duygusu gelişmeyen toplumlarda büyük çatışmalar yaşanması kaçınılmazdır. Toplumda bir adaletsizlik duygusu ve/veya hikâyesi birikmiş ise o toplum bir gün patlar. Adaletsizliğin keskinliği arttıkça, insanlıktan uzaklaşma dozajı da artar. Adalet duygusu gelişmeyen ve vicdandan da nasibini almayan insanlar, hiçbir zaman huzursuzluk duymazlar. Vicdan ile beslenmeyen bütün duygular eksik kalır. Toplumda, adalet duygusunun yeterince güçlü olması halinde, kişilerin iç huzuru artar, bu duygunun zayıflaması halinde ise kişinin iç sıkıntısı yükselir.
Adalet, hukuk ve vicdan birbirinin üçüz kardeşi gibidir. Nitekim, 1961 Anayasasında “…Hakimler…vicdani kanaatlerine göre karar verirler” hükmü varken; 1982 Anayasası “Hukuka uygun vicdani kanaatleri” ile hüküm verirler şeklinde daha geniş düzenlenme getirmiş ve vicdani kanaatin hukuku uygun olmasını emretmiştir.
Adalet dağıtılırken, adaleti dağıtmakla görevli kişi ya da kurumlar, özel yararların, özel çıkarların, özel duyguların, hırsların, menfaatlerin, şahsi heveslerin, şahsi komplekslerin, kişisel ve dini inançların, kişisel siyasi tercihlerin, kişisel siyasi ve felsefi kanaatlerin gerçekleştirilmesi ve başarısı için çalışamaz.
Adalet kavramı, hukuk devleti ilkesinin en yüksek değeridir. Bu değer kişilerin, bütün hak ve hürriyetlerini güvence altına aldığı gibi devletin iktidarını kontrol eder ve sınırlar. Nitekim hukuk devleti adalet kavramından hareketle hak ve hürriyetlerini sosyal şuur içinde kullanacak insan tipini yetiştirmek için büyük eğitim programları yapar ve uygular. Adaletli insan tipi yetiştirmenin başında eğitim gelir. Hak ve ödevlerini bilen kimse, adil olur, adaletli olur. Hak ve ödevlerini bilen kimse adalet kavramı ile özdeş olarak, sosyal hukuk devletinin yetiştirmek istediği veya yetişmesini beklediği insan tipidir. Bir toplumun adalet duygusu ne kadar gelişmiş ise o toplumda yaşayan insanlara gelecek ve adalet duygusunu incitecek veya ortadan kaldıracak tehditler o ölçüde azalır. Adalet duygusu gelişen toplumlar sosyal bir denge, huzur ve barış içinde insanca bir hayat sürebilme hakkına kavuşur.
Adalet herkesin doğuştan sahip olduğu vazgeçilmez temel haklardandır. ADALETSİZ KUVVET ZALİM, KUVVETSİZ ADALET ACİZ OLUR. Adalet duygusunu kaybeden bir insan, bütün dünyayı alsa da bir şey kazanamamıştır. Bir gün, adalet ve zaman er ya da geç yanlışı düzeltir. Doğruyu gün ışığına çıkarır. Bu nedenle gelecek kuşaklara adalet ve vicdan duygusunun önemini aşılamalı ve öğretmeliyiz.
BİR ÜLKEDE ADALET DUYGUSUNUN KAYBOLMASI HALİNDE, “AYNAROZ KADISI” TİPİNDE BİR HUKUK DÜZENİ OLUŞUR VE BU YÖNDEKİ UYGULAMALAR DA YAYGINLAŞIRSA, O ÜLKEDE ADALET GÜNEŞİ BATMIŞ DEMEKTİR. Işığın olmadığı bir yerde gölge yoktur. Adaletin olmadığı bir yerde ise hiçbir şey yoktur. Gökyüzü için bulut ne ise, insanlık için de adalet odur.
Adaletin yozlaşmasını anlatan ve kötü bir adalet sistemini örnekleyen aşağıdaki fıkra umarım herkesi güldürür ve biraz olsun düşündürür.
BİR KADI HİKÂYESİ
Kadı, fırının önünden geçerken, burnuna güzel bir koku gelmiş…
Vitrinde, güvecin içinde nar gibi kızarmış, sahibini bekleyen nefis bir ördek var.
Fırıncıya “Ben bunu aldım” demiş.
Kadı’ya itiraz edilir mi? Fırıncı mecburen ördeği paket yapıp vermiş…
Az sonra ördeğin sahibi gelmiş:
“Hani bizim ördek?”
Fırıncı boynunu büküp:
“Uçtu!” deyince iş kavgaya dönüşmüş.
Kavga sırasında fırıncı, ördeğin sahibi yerine gayrimüslim müşterilerden birinin gözünü kürekle çıkarmış…
Düşmanlarının ikiye yükseldiğini gören fırıncı kaçmaya başlamış…
Bir duvardan atlamış, bilmeden öteki taraftaki hamile bir kadının üstüne düşmüş…
Kadın çocuğunu düşürdüğü için, kadının kocası da fırıncının peşine takılmış…
Öfkeli üç kişiden kurtulmaya çalışarak can havliyle kaçan fırıncı, hızını azaltmadan köşeyi dönebilmek için bir eşeğin kuyruğunu yakalamış…
Eşeğin sahibi olan Yahudi de kızıp peşlerine takılmış…
Kovalayan kovalayana…
Sonunda duruma müdahale eden zaptiyeler hepsini yakalayarak Kadı’nın karşısına çıkarmışlar.
Kadı sırayla sormuş…
Ördeğin sahibi “Bu adam ördeğimi hiç etti” diye şikâyet etmiş.
Kadı fırıncıya sormuş:
“Ne yaptın bu adamın ördeğini?”
Fırıncı:
“Uçtu” demiş.
Kadı, kara kaplı defteri açmış:
“Ördeğin karşısında ‘tayyar’ yazılı. Tayyar ‘uçar’ anlamına gelir. O halde ördeğin uçması suç değil” diyerek fırıncının beraatına karar vermiş.
Gözü çıkan gayrimüslim vatandaşa sormuş.
Onun şikâyetine de kara kaplı defterden bir madde bulmuş:
“Her kim, gayrimüslimin iki gözünü çıkara, o müslimin tek gözü çıkarıla…”
Davacı “Ne olacak?” diye sorunca Kadı:
“Şimdi” demiş “Fırıncı senin öbür gözünü de çıkaracak, biz de onun tek gözünü çıkaracağız.”
Tabii gayrimüslim, şikâyetinden hemen vazgeçmiş, fırıncı bu davadan da beraat etmiş…
Kadı, bebeğini kaybeden kadının kocasına:
“Tamam” demiş “Karını vereceksin, bu adam yerine yeni çocuk koyacak!”
Adam şaşırmış:
“Neee?”
“Kara kaplı kitap öyle diyor!”
Böyle olunca, adam davasından vazgeçmiş, fırıncı bu davadan da kurtulmuş…
Kadı dönmüş Yahudi’ye:
“Senin şikâyetin ne bakalım?”
Yahudi ellerini açmış:
“Ne diyeyim Kadı efendi” demiş “Adaletinle bin yaşa sen, e mi?”